11 Temmuz 2013 Perşembe

Bunalım, bunalmak.



     Bunalmaktan bile bunalmak vardır. 
Siyah & Beyaz bir fotoğraf karesi gibi duygusuz, sessiz ve donuk.

     Her şeyin üst üste geldiği ve sizi tükettiği zamanlarda, fotoğraf olmak aslında en güzel şeydir. Orada öylece dikilmek, sonsuza kadar -ya da negatifi kaybolana kadar- orada kısılıp kalmak. 


     Belki Moda Sahili, İzmir Kordon ya da bol kokulu bir Ergene nehri kenarı bile olabilir kısılıp kalacağın yer. Yeter ki uzak ol her şeyden. Sokakları arşınlama, kal oturduğun yerde.. Bir fincan kahve yapmayıver kendine, hatta bırak nefes bile alma, bırak insanların oksijenini tüketmeyi..


     Ama kaçmak imkansızdır, kaçan kovalanır çünkü. Yalnızsındır, yalnızlık kovalar seni günler boyunca. Yıllar geçer anlamazsın, günler geçmez ama..


     "İhtiyarlamak, işlemediğiniz bir suç yüzünden cezalandırılmaktır."  Der bir kitapta. Bir fotoğraf asla yaşlanmaz. Bu yüzden bir fotoğraf olmak her zaman daha güzeldir, bu yüzden insanlar albümleri fotoğraflarıyla doldurur.. Eskilere bakmak, o zamanda yaşamak için.


     Kime sorsan uzaklara kaçmaya ihtiyacım var der.. Peki neresi bu "uzaklar" ? Bir insan ne kadar uzağa gidebilir ki bir sabitlik içerisinde? Dünya üzerinde bulunduğun yerden ne kadar uzaklaşsan da, aslında oraya ters yönde o kadar yaklaşıyorsun. Sonsuz bir yuvarlak.. Hamster'ın yuvarlakta hiç bir yere ulaşmadan koşması gibi. Aslında sen yürümüyorsun, bastığın yer dönüyor.


     Acabalar esir alıyor seni anlamadığın bir anda. Keşkeler kuşatıyor seni yıllar, günler gibi geçtikçe. Pişmanlıklar parça parça ediyor bedenini. Kendinden bile sıkılıyor, kendine küfürler savurarak, kendin olmaya devam ediyorsun.. Ne acı değil mi? 


Bunalımdan bunalıyorsun kısaca..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder